Nermin Bezmen kaybettiği eşi Tolga Savacı’yı her gün yazdığı hasret yazılarıyla anıyor

Meltem GÜNAY

Yazar Nermin Bezmen, eşi oyuncu Tolga Savacı’nın ani kaybıyla baş etmeye çalışırken her gün kaleme aldığı yazılarıyla Savacı’ya olan hasretini de anlatıyor. Bezmen, 52 gün önce kalp krizi nedeniyle hayatını kaybeden Savacı’ya yazdığı yazıları sosyal medyasından paylaşıyor. ‘Tolgacığıma hasret mektupları’ dediği yazılarda Bezmen kimi zaman anılarını anlatıyor kimi zaman da yaşadıklarını…

İŞTE O YAZILARDAN BAZILARI

BUZ PARÇASI ASILIYDI RUHUMDA

Aşkım, canım Tolga’m, yolculuğa çıktığının 23. günü…
İstanbul’daki son günlerimde, o zaman için sebepsiz bir yalnızlık ve üşüme duygusu sarmıştı içimi. Telefonda söylemiştim sana. “Sevgilim, geldiğinde ben ısıtırım.” demiştin. Ben de hasretime bağlamıştım.
Beni karşılayıp kucaklaştığımızda sıcacıktık ama hala bir buz parçası asılıydı ruhumda.
Ah! bir tanem, içime mi doğmuştu, ertesi gün kuş gibi uçacağın? Yoksunluğunu mu hissetmişti ruhum?
Bak birtanem ne yazmışım o gün…

“Kafesin biri kuş aramaya çıktı.” demiş Kafka / Ben kuşları hep çok sevdim / hiç kıyamadım kafese koymaya / Sevgiyi de öyle / hiç kafes olmadım sevgilere / Hep kuş olmayı seçtim kafes dışında / Bu sebepten belki de / bir gözüm hüzüne dalsa / diğeri umutla bakar kanatlanmaya

RÜYAMDA BULUŞMAK ÜZERE

9 Nisan tarihli yazısında ise; “Aşkım benim, canım sevdiceğim Tolgacığım, bak, Puerto Rico gecesinde nasıl benimlesin… Fotoğrafların, anıların ve sana mektup defterimlesin… Her yere seninle gidiyorum, her yerde benimlesin.
Bilirsin, nasıl taş, deniz kabuğu toplarım kumsallardan. Her kıyı yolculuğumuzda üşenmeden tašırdın onlarca kilo taşı, hiç şikayet etmeden ” Aşkım , daha topla istersen. Bunlar sana enerji veriyor. Dert etme, ben taşırım.” derdin.
Birtanem, şimdi sen yanımda değilsin…. Sensiz taşıyacağım kadar topluyorum. Bir de taze ćićek koyardım hep vazoya, bulamadım, bir sararmış yabani incir yaprağı getirdim kumsaldan… Tazeleri koparmaya kıyamadım, sen de biliyorum kıymazdın…ayrıca, kuru yaprak da olsa, ben getirdiysem sana yeterdi biliyorum, sevgilim….
Huzurla uyu canım sevdiceğim. Rüyamda buluşmak üzere, seni en derin hasretinle öpüyorum canım kocam.

BÜYÜK BİR AŞKLA SARILIYORUM SANA

Canım Tolgacığım, birtanem, hasretinin ellinci gününde bu fotoğrafın çıktı karşıma. Yine Pir Sultan Abdal’ı sahnede canlandırdığın zamanlardı. Hiç komplekssiz doğal bıraktığın saçın, sakalın, o tok, derinden gelen muhteşem sesin, beden dilin, zarif ama güçlü yüz ifaden, oyunculuğun, duygusal, hassas ama cengaver, mert kimliğinle uyuşan tam bir Banazlı olmuştun.
Keşke daha çok tiyatro rolü alsaydın sevgilim,. Nasıl devleşiyordun sahnede. Tekrar tekrar aşık oluyordum sana, her izlediğimde. O oyunu sahnelerken de sadece sahnede değil, sahne arkasında da hakkaniyet kavgasındaydın. Hepsini anlatırdın bana. Sana gônülden katılırdım mücadelende. Ama aynı zamanda o hassas yüreğini, duygu zengini ruhunu daha fazla yorma diye yollar, teselliler arardım. Kıyamazdım sana.
Senin hak, hakkaniyet kavgan hiç bitmedi zaten, 25 Şubat’a kadar.

Yaradanın hak, huzur, sevgi dolu kollarında ol canım kocam. Ben de sana, derin hasretin ve yüreğin kadar büyük bir aşkla sarılıyorum buradan…

YÜREĞİMİN TÜM KANDİLLERİ YANIYOR ALEV ALEV

Ah canım hasretim benim, birtanem… kim demiş, “Kırk birinci gün bir mum kalır yanan” diye… Yüreğimin tüm kandilleri yanıyor alev alev hala, her gün bir yenisi tutuşarak… Bugün oldular 51… Uysallaşmıyor gözyaşlarım… Üstelik söz de geçiremiyorum. Başlarına buyruk, ne zaman, nerede akacakları süpriz, beni darmadağın ediveriyorlar.
Ah! O kalbimi eriten aşk dolu gôzlerin, sözlerin, gülüşlerin… “Nereden çıktın karşıma hediyem benim?” deyişin… Sarılıp bir diğerimizin kollarında tedavi ettiğimiz hüzünlerimiz… gözyaşlarımızı öpücüklerle silişimiz .. Tekrar tekrar yaşamış ruhlar olgunluğumuz ve içimizde hiç büyümeyen o serseri çocukluğumuz… Daha ilk günden hissettiğimiz o başka zamandan tanışıklığımız… O yarım kalmış aşkı yaşamak için tekrar buluşmamız… öylesine uzun akan bir nehirdi ki son on dört yılımız… Íçinde daha önceki zamanları da vardı zira. Sen biliyordun, ben biliyordum… Ama yine de yetmedi canım kocam…
“Ölürsem yine seni bekleyeceğim, tekrar buluşmak için ” derdin. Buruk bir mutluluk duyardım, yine beni seçeceğin için ama hüzünlü, ben seni hiç ölmüş düşünemediğimden. Zaten de ölmedin işte. Ölüm bedenlere aittir, ruhlara değil. Sadece Yaradana, ayrı boyuta yolculuğa çıktın…
Haliç’de bir güneş batışında böyle gülümsemişsin bana canım Tolgam… Güneşten daha sıcak bakışların, konuşmadan aşk anlatan gözlerin… Bak yine eriyiveriyor kalbim…
Aşkımızla beraber hasretine sarılıyor, seni öpüyorum birtanem benim…

NE GÜZEL SEVDİN BENİ

Teşekkürler canım sevgilim, teşekkürler içimdeki tüm kadınları sevdiğin, örselemediğin, yücelttiğin ve bağrına bastığın için. Ne güzel sevdin beni! Ben de ne güzel sevdim seni!
Gelsen şimdi, tutsan elimden, atsam babetlerimi ayağımdan, yürüsek beraber, çiçeklenmiş bahar dallarının altından.. Ah!!! ne güzel olurdu birtanem… ne güzel olurdu …

SON MESAJIN

Ah! Sevgilim benim… sen uzaklarda, 27. günü solumaya çalışırken hasretim senden kalan en ufak işaretlerde bile teselli bulmaya çalışıyor… 24 ü gecesi Newark Havaalanına iner inmez telefonumu açtığımda bu mesajın çıkmıştı karşıma. Az sonra gümrükten geçince seni aşk dolu gözlerle beni beklerken görecek, sıcacık sarılacak olmak yüreğimdeki kelebekleri kanatlandırmıştı. Parfüm kullanmamı istemezdin. “Hiç bir parfüm senin tenin kadar güzel kokamaz.” derdin. Son mesajın da bu olacakmış. Biliyor musun bir tanem, hala süremiyorum parfüm, sözlerin hala kulağımda… hasretin yaman….

ONLARLA BİRLİKTE AĞLIYORUZ

Benim canım Tolga’cığım, yolculuğunun yirmi ikinci gününde, ardından acımı tedavi etmenin acı çekmekten geçtiğini biliyorum, zehir zemberek acıyı kabullendim.
Şimdi sana, bize ait olan her şey acı verirken, hasret yüklerken aynı zamanda beni zamanda sana geri götürüyor, buluşuyoruz.
Bugün seni uğurladığım yuvamızda çekmeceleri açıp baktım sevgilim… Ben seyahate giderken, sen işe giderken küçük notlar bırakırdım, çamaşır çekmecelerine, okuduğun kitabın arasına, montunun cebine, bilgisayarının íçine, şeker kavanozuna, traş setinin dibine… Kullandıkça karşına sūrpriz çıksın diye… Nasıl mutlu olurdun, her birini buldukça. Türkiye’de isem, arar, haber verir, teşekkür ederdin. Aşkım benim, yüzlerce… biriktirmişsin hepsini bir dosyada…
Başucundaki komodinin üzerinde de şu notum duruyor: “Aşkım, kızlarımıza baktığın için teşekkür ederim.” “Kızlarımız” çiçeklerimizdi, beraberce gözümüz gibi yetiştirdiğimiz. Şimdi onlarla beraber ağlıyoruz.

HANİ BİRLİKTE YAŞLANACAKTIK

Canım sevdiceğim, hani bir şey anlatmıştın bana; gençliğinde Fenerbahçe’de yaşlı bir çift görmüştün el ele ve imrenmiştin. “O günden beri böyle el ele yaşlanacağım bir kadın aradım, ta ki seni tanıyana kadar.” demiştin bana. Hani onlar gibi yaşlanacaktık, el ele, … hani kıyılarda dolaşacaktık yürek yüreğe… denizlere açılacaktık yelkenlilerle…

Şimdi ben yalnız kaldım, sıcaklığın hala tenimde, gözlerinin yeşili benim mavilerimde, kıyılar yalnız, sen limandan ayrılan sessiz gemide… Gùle güle dev yürekli sevgilim… Yolculuğun, biliyorum, cennete…

patronlardunyasi.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir