Fehmi Koru: CHP değişiyor

Fehmi Koru*

Haberlere göre, bu bayram, İstanbul, yılın en kalabalık günlerini yaşıyormuş… Trafik yoğunluğu yüzde 60’ı aşmış, vapur iskeleleri ve metrobüs durakları dolup taşmış…

Bayramın ikinci günü İstanbul’un hali bu.

Oysa, her bayram İstanbul tenhalaşırdı. İstanbullu, bir haftadan uzun tatillerde, sahil illeri ve kasabalarına akın eder; öyle bilinir…

Bu kez farklılık yaşandı ve ben bunun sebebini bilmiyorum. İstanbul bu bayram kalabalık ama İstanbul’dan kaçanlar da yok değil.

İstanbul’dan kaçan azınlık arasına dün biz de karıştık; çoluk-çocuk, köprü ve otoyollarla uzaklığı iki saate kısaltılmış Bursa’ya doğru yola çıktık.

O iki saatlik mesafe, araç yoğunluğu yüzünden, dört saate çıktı.

İstanbul’dan kaçanlar da az değilmiş, bunu anladık.

“Paralı köprüler ve otoyollar dokuz gün boyunca bedava” müjdesini gerçek sanmış olmalı insanlar; her geçtiğimiz yol ve Osman Gazi Köprüsü’ne yüklü meblağlar ödedik.

İstanbul’dan bizler gibi günü birliğine gelenler yüzünden Bursa müthiş kalabalıktı.

Bursalıları şaşırtmış olmalıyız.

Yol boyu Ahmet Hamdi Tanpınar’ın tamamını bu yazının altına eklediğim ‘Bursa’da Zaman’ şiirini okuyarak kendimizi beklentilerimize hazırladık.

Ne yapılabilir bir günde Bursa’da?

Erken yola çıkmamıza rağmen kente geç vardığımız için ilkin yemek sorununu aradan çıkartmak istedik.

Yemek? Bursa’da? İskender olmak zorunda doğal olarak…

İskender ama hangisi?

Dönerin domates soslu ve pideli olarak ikramı anlamını taşıyan ‘iskender’, adı İskender olan mucidinin ahfadı ailenin iki kolu olarak bugün de kentte ağızlara lezzet katmaya devam ediyor.

Aİleyle ilgisi olmayan başka iskenderciler de var.

İzmir’den İstanbul’a otobüsle seyahat ettiğim uzun yıllar öncesinde, iki kent arasında kısa olmayan bir mola Bursa’da verilirdi ve ben de garajın biraz ilerisindeki küçük mekanda iskender yerdim. Lezzeti hala damağımdadır.

O mekan günümüzde de varlığını aynen sürdürüyor.

Bayramın ikinci günü, o mekanda iskender yiyebilmek için, önünde birkaç 100 metreye varan kuyrukta beklemeyi göze almanız gerekiyordu.

Kalabalığı doyurabilmenin yöntemini, komşu dükkanların masalarını kendi konuklarını ağırlamakta bulmuşlar. Bizim nasibimize hemen karşısındaki kestane şekeri dükkanı düştü.

Yediğimizden ve servisten memnun kaldık.

İpek üretmesiyle ünlü kentte, herbiri sanat eseri sayılan ipeklileri teşhir eden küçüklü büyüklü dükkanları bünyesinde barındıran Koza Han’a uğramadan olmaz. Biz de uğradık. Binlerce kişiyle köşe kapmaca oynar hissine kapıldık handa dolaşırken…

İngiltere’nin geçen yıl vefat eden kraliçesi Elizabeth eşi Prens Philip ile birlikte ülkemizi ziyaret ettiğinde, Bursa’ya da gelmiş ve Koza Han’a da uğramış. Oradayken Hacı Şerif’in dükkanında dondurmalı irmik helvasını da tatmışlar.

Fena değildi, beğendik.

Uzun Çarşı’nın dükkanları ise kapalıydı.

Fazla uzak olmayan minarelerden ikindi ezanı duyulunca Ulu Cami’ye yakın olduğumuzu hatırladık. Orhan Meydanı’ndan geçerek vardık Ulu Cami’ye…

Hac mevsiminde Mekke ve Medine’deki kutsal mekanlar ne kadar kalabalık oluyorsa, o vakitte Ulu Cami’nin etrafı ve içerisi de aynen öyleydi.

Son seçimde, Bursa halkının yarıya yakını, oylarını -%47.62- CHP adayına vererek, kentin 20 yılı aşkın süre devam etmiş AK Partili yönetimini sona erdirmişti. Yola çıkarken, Yeniçağ gazetesinde şu başlıkla karşılaştım:

“Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin CHP’li yeni başkanı Mustafa Bozbey, her fırsatta soluğu camide alıyor.”

İki yıl önce, kentin CHP il başkanı, AK Partili belediye başkanını, Ulu Cami’de çekilen bir TV Ramazan programına katıldığı için “Camiler ibadet yeridir, şov sahnesi değil” diye eleştirmişti oysa.

CHP değişiyor.

Geriye dönüşümüz başlamadan, “Herhalde Bursa kent merkezindeki tarihi ve dini abidelerden ibaret değildir” düşüncesiyle, bir de o havadan hayli uzak Çekirge semtine uğradık.

Çekirge Ankara’nın Çankaya’sı, İzmir’n Alsancak’ı gibi.

Ayaklarımın tabanlarını şişiren bir günlük Bursa ziyaretimizin kısa özeti bu.

ΩΩΩΩ

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Bursa’da Zaman şiiri:

Bursa’da bir eski cami avlusu,

Küçük şadırvanda şakırdıyan su;

Orhan zamanından kalma bir duvar…

Onunla bir yaşta ihtiyar çınar

Eliyor dört yana sakin bir günü.

Bir rüyadan arta kalmanın hüznü

İçinde gülüyor bana derinden.

Yüzlerce çeşmenin serinliğinden

Ovanın yeşili göğün mavisi

Ve mimarîlerin en ilâhisi.

Bir zafer müjdesi burda her isim:

Sanki tek bir anda gün, saat, mevsim

Yaşıyor sihrini geçmiş zamanın

Hâlâ bu taşlarda gülen rüyanın.

Güvercin bakışlı sessizlik bile

Çınlıyor bir sonsuz devam vehmiyle.

Gümüşlü bir fecrin zafer aynası,

Muradiye, sabrın acı meyvası,

Ömrünün timsali beyaz Nilüfer,

Türbeler, camiler, eski bahçeler,

Şanlı hikâyesi binlerce erin

Sesi nabzım olmuş hengâmelerin

Nakleder yâdını gelen geçene.

Bu hayâle uyur Bursa her gece,

Her şafak onunla uyanır, güler

Gümüş aydınlıkta serviler, güller

Serin hülyasıyla çeşmelerinin.

Başındayım sanki bir mucizenin,

Su sesi ve kanat şakırtılarından

Billûr bir âvize Bursa’da zaman.

Yeşil türbesini gezdik dün akşam,

Duyduk bir musikî gibi zamandan

Çinilere sinmiş Kur’an sesini.

Fetih günlerinin saf neşesini

Aydınlanmış buldum tebessümünle.

İsterdim bu eski yerde seninle

Başbaşa uyumak son uykumuzu,

Bu hayâl içinde… Ve ufkumuzu

Çepçevre kaplasın bu ziya, bu renk,

Havayı dolduran uhrevî âhenk..

Bir ilâh uykusu olur elbette

Ölüm bu tılsımlı ebediyette,

Belki de rüyâsı bu cetlerin,

Beyaz bahçesinde su seslerinin

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir