Türkiye’nin Davası Başlıyor

Bugün Türkiye’nin davası başlıyor: Sinan Ateş cinayeti davasının ilk duruşması bugün.

Bu, Türkiye’nin davası çünkü, farklı ideolojilerden insanların; Türkiye’nin kaderinin örüleceği bir dava bu. Bu davada adalet yerini bulacak mı; bilemiyoruz. “Normal şartlar” altında, “gerçeklerin” bu denli açığa çıktığı bir dava, cezasız kalmazdı. Ayşe Ateş ve Ateş ailesi, Sinan Ateş’in bazı yakınları, davayı araştıran gazeteciler, dava ile ilgili pek çok bilgiyi ortaya çıkardı: mesele, siyasetin adaletin yerine gelmesinin önünde durup durmayacağı.

“Normal şartlar” altında diyoruz, ama zaten Türkiye’de şartlar normal olabilseydi, bu cinayet en başta işlenmezdi. Ve o “anormal şartların” kalıcılaşmamasının tek teminatı da, bu cinayetin gerçek faillerinin yargı yoluyla cezalarını alması.

Milliyetçi Hareket Partililer, MHP’ye oy veren ve vermiş seçmen, bu davaya en başta sahip çıkması gerekenler: kendi bildiği andan itibaren Ülkü Ocakları’na emanet edilmiş; diğer bir deyişle, MHP’nin ocağına doğmuş, ocağında büyümüş, kendi öz evladı Sinan Ateş. Kendi öz çocuğuna bunu yapan, başkalarına neler etmez?

Dahası, kendi çocuğuna acımayan; Türkiye’nin gözünün yaşına bakar mı? Kendi çocuğu için adaletin yerine gelmesini engelleyen bir parti yönetimi, Türkiye’de hukukun üstünlüğüne ne kadar önem verir?

Sinan Ateş cinayeti, Türkiye’de çetelerin siyasetle iç içe geçmesi sürecinde de için bir dönüm noktası teşkil ediyor. Siyaset ve organize suçun ilişkisi, Türkiye’nin politik tarihinde yeni bir durum değil. Ancak, belli bir noktada “arınma” sürecine gidiliyordu. İlk kez, böyle bir arınma süreci mümkün olamıyor; çünkü tüm denge ve denetleme mekanizmaları ortadan kalktı. Kamuoyunun vicdanı ve baskısı dışında, hiçbir denge ve denetleme mekanizması kalmadı.

Hal böyle olunca, çetelerin devletin her yerini sarması ve Türkiye’de siyasete entegre, simbiyotik bir yapıya dönüşmesinin önünde sadece kamuoyunun refleksi duruyor. Ve o nedenle de, Türkiye’de tüm siyaset bu davanın takipçisi olmak zorunda: yoksa, devletin çetelerce sarılmasının önü artık alınamayacak.

Hep vurguladığım gibi, bu aynı zamanda Ateş ailesinin kadınlarının; Ayşe ve Selma Ateş’in takipçisi olması da, kadınların adalet için savaşıp kazanmasını istemeyen, hele de kadınlara “yenilmeyi” hiç içine sindiremeyen bir “çete kültürünü” rahatsız ediyor.

Sinan Ateş’in davasında adalet yerini bulmadıkça, gelecekteki bir siyasi cinayetin de tetiği çekili kalıyor olacak.

Ankara’nın karanlık koridorlarının davaları

Ankara 32. Ağır Ceza Mahkemesi heyetinin göreceği Sinan Ateş davasının ilk duruşması, Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü’nde başlarken, başkent başka bir önemli davanın karar duruşmasına da tanıklık edecek.

10 Ekim 2015’te Ankara tren garı önünde IŞİD tarafından düzenlenen bombalı saldırıyla ilgili görülen davanın karar duruşması, Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde gerçekleşecek.

Ankara Tren Garı Meydanı’nda 10 Ekim 2015 tarihinde IŞİD’in düzenlediği saldırıda 103 kişinin hayatını kaybetmesine ilişkin görülen bu dava da, Sinan Ateş cinayeti davası gibi, “Ankara’nın karanlık koridorlarının” davası.

7 Kasım 2016’dan bari devam eden bu davada, 26 sanıktan 10’u hakkında karar çıkması bekleniyor. IŞİD üyesi olduğu tahmin edilen 16 kişi ise halen firari durumda.

Bu saldırının gerçekleşmesine neden olan ihmaller zinciri, güvenlik açıkları, hiçbir zaman yasa önünde sorgulanamadı. Türkiye’nin de 2015’ten itibaren girdiği karanlık tünelden bir türlü çıkabilmesi mümkün olamadı.

“Neden” sorusunun yanıtını net biçimde bulamadığımız; Türkiye’de hep bir köşede bekleyen puslu pusu havasının davaları bunlar. Ve o gri alanın varlığını sürdürebilmesi için de, göz yumanların ve yolunu açanların karanlıkta kalması isteniyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir