Suriye’deki provokasyon nasıl başladı… Atlantikçi cephe işin neresinde

Türkiye’de egemen medya mahreçlerinin ısrarla bilinçli olarak görmezden geldiği bir haber:

Suriye’deki rejimin ajansı SANA’nın haberinde, Esed’in Lavrentiev ile bir araya geldiği ifade edildi.

Haberde, Esed’in görüşmede, “Suriye, ülkenin tüm toprakları üzerindeki egemenliğiyle terör ve terör örgütleriyle mücadeleyi temel alan, Suriye-Türkiye ilişkilerine yönelik tüm girişimlere açıktır.” dediği belirtildi.

Lavrentiev’in ise Türkiye ile Suriye ilişkilerine yönelik tüm girişimleri desteklediklerini belirterek, “Arabuluculukların başarısı için koşulların her zamankinden daha uygun olduğunu görüyoruz. Rusya müzakereleri ilerletmek için çalışmaya hazırdır. Amaç, Suriye ile Türkiye arasındaki ilişkileri yeniden tesis etmeyi başarmaktır.” şeklinde konuştuğu aktarıldı. (Anadolu Ajansı)

Rusya’nın Sochi ve Astana mutabakatlarına uygun olarak başlattığı pozitif inisiyatif, Türkiye’nin olumlu açıklamaları Atlantikçi cepheyi çok kızdırdı. Hemen bütün araçlarını devreye sokarak çeşitli illerimizde ve Suriye’nin kuzeyinde provokasyona başladılar.

SOCHI VE ASTANA MUTABAKATLARI

Değerli Vatandaşlarımız ve milliyetçi gençler, vatanperverler, yurtseverler şunu bilsinler ki Suriye ve sığınmacılar sorunun çözümünde altın anahtar “Sochi ve Astana” mutabakatlarıdır.

Orada çözümün bütün parametreleri ve çerçevesi ortaya konmuş. Bakınız Türk Dışişleri Bakanlığı sitesinden aktarıyorum; İran, Rusya ve Türkiye Temsilcileri Tarafından Yapılan Astana Formatındaki Suriye Konulu 21. Yüksek Düzeyli Toplantı’ya İlişkin Ortak Bildiri, Astana, 24-25 Ocak 2024

“Mültecilerin ve yerlerinden edilmiş kişilerin Suriye’deki ikamet yerlerine güvenli, onurlu ve gönüllü geri dönüşlerinin kolaylaştırılması, geri dönüş hakları ile bu süreçte desteklenme haklarının teminat altına alınması ihtiyacını vurgulamışlardır. Uluslararası topluma Suriyeli mültecilere ve yerlerinden edilmiş kişilere gerekli desteği sağlama çağrısında bulunmuşlar, BMMYK ve diğer uzmanlaşmış uluslararası kuruluşlar dahil olmak üzere ilgili tüm taraflarla angaje olmayı sürdürmeye hazır olduklarını yeniden teyit etmişlerdir. Suriyelilerin gönüllü ve onurlu geri dönüşleri için Suriye’de gerekli koşulların oluşturulmasına yönelik çalışmaların sürdürülmesinin önemine dikkat çekmişlerdir.

Bundan daha meşru ve pozitif bir zemin olabilir mi.

10 yıldır söylüyorum Türkiye’nin Suriye politikası, Kuzey Irak politikası a’dan z’ye yanlıştır. Ahmet Davutoğlu’nun etkisini taşıyan bu politika tarihsel, jeopolitik ve reelpolitik gerçeklerden kopuk bir ham hayaldir. Siyasi ve askeri hedefleri doğru tayin edilmemiş bir politikadır. Gelinen noktada zararın neresinden dönersek kârdır.

“DERS ÇIKARIP AŞACAĞIZ”

Türk devletini yönetenlere burada çağrı yapmak istiyorum: Tarih sizi bu noktadaki basiret veya basiretsizliğinizle kaydedecek. 13 milyon sığınmacı bu ülkeye doldurulurken çok ağır bir görev ihmali yaşandı. Türkiye’nin bu fevkalade tehlikeli göçü kabule neden zımnen sessiz kalmak zorunda kaldığını belli ki kısa vadede öğrenemeyeceğiz. Evet provokasyonlara engel olacağız ama bunu yaparken devlet ve siyaset olarak yaptığımız stratejik yanlışları ve bunun maliyetini özeleştiri ile sorgulayıp ders çıkarıp aşacağız.

ESAD’IN KARARLARI

Türk siyasetinin bütününde NATO ve Gladyo etkisi çok güçlüdür. Sermaye ve bürokraside, basında çok güçlü ve örgütlüdürler. Sığınmacı sorununu Astana ve Sochi mutabakatına vurgu yapmadan çözüm öneren herkes bu lobinin etkisi altındadır. Esad’ın bu kararı tek başına veremeyeceğini gayet iyi bilirler. Bizim uluslararası hukuka göre Suriye’de briket ev, ilahiyat fakültesi, tavuk çiftliği açma zaruretimiz yok. Suriye’de yeni anaysa ve serbest seçimlerde ısrarI olmayacak duaya amin demek anlamına gelir. Bizim güvenlik risklerimizi giderecek çözüm kısa vadede yeter de artar bile.

Orasının egemen Suriye toprağı olduğunu defalarca vurguladık. Rusya ve İran, Suriye ile koordine etmeden sığınmacıları uzun süre burada tutmak Kuzey Suriye’de kurulması planlanan kukla devlete destek verme amacına matuftu. Burada ısrar planın ilerlemesine zemin hazırladı. Bu nüfus bölgede kalsaydı terör devleti kurma hevesleri kurulma başlamadan biterdi.

Fırat’ın doğusunda Haseke’de 150.000 kişilik, ağır silahlarla donatılmış, eğitilmiş ABD tarafından fonlanan bir terör ordusu vardır. Bu terör örgütü ordusunun birinci hedefi Türkiye’dir.

NATOCU formasyon bu tehdidi okuyup çözümlemekten, tedbirler geliştirmekte aciz kalıyor. Öyle ya müttefikimiz bize mi saldıracak? 15 Temmuzda gördük oysa.

Kalın kitap yazarı Başbuğ da öyle sanmıştı.

SİYASET KADROLARI

“Nato bize niye düşman olacağın” entelektüel zeminini kavramaktan uzaktılar. Diplomasimiz ve strateji yapan kurumlar dünyadaki büyük değişim ve dönüşümü, yeni tehditleri doğru okuyamıyor. A,b,c seçenekleri olan dört başı mamur bir ana stratejiyi çizemiyorlar. Söyleyenleri dinlemiyorlar, dinlese de anlamıyorlar. Siyaset bir bütün olarak vasat ve vasat altı kadroların işgali altında. Kitle insanının niteliksizdik terörünü yaşıyoruz. Bir el önde öbürü arkada, bit büyük telefon bir takım parlak elbise bulan bizi kurtarmaya aday.

Türkiye bu tablodan reform paketleri ile çıkamaz.

Ciddi bir devrim yapması gerekiyor.

Kamucu, halkçı, planlamacı, hürriyetçi, kimsesizlerin kimi bir Cumhuriyet idealini kurmaktan başka bir çıkış yok.

Anti emperyalist ve kamucu olmayan milliyetçilik apaçık söylüyorum dümendir. Bu yönüyle Türkiye’de milliyetçi politik misyon çok büyük ölçüde dümendir.

Bu yapıları ve söylevleri ciddiye alamayız. Bunlarla varılabilecek bir siyasi hedef yoktur.

Üç beş uyanık dürüm sarar ancak.

Panayır şiirciliği, bele sarılı fotoğraf çektirme naifliğidir.

Duvar çöküyor, bunu görmeliyiz.

Devrimci bir tablo var.

Ortada milli demokratik devrimi tamamlayacak devrimci siyasal bilinç ve örgütlülük yok.

Herkes bir büfe açıp biraz kalabalık yapıp seçim gelince üçe beşe okutma! telaşında.

Hayırlı işler! TÜRKİYEM…

Prof. Dr. Kemal Üçüncü

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir