Şarkılarla tezahürat yapan Portekiz, bağırarak takımlarını destekleyen Türkiye’yi nasıl yendi? 

Toygun ATİLLA

Yazının girişine bakarak asla aldanmayın. Bu bir futbol yazısı değildir.

Coca Cola’nın davetlisi olarak gittiğim Türkiye-Portekiz milli maçında karşılaştığım ambians gurur verici. Tüyleri diken diken eden bir manzara.

Stadyumun dörtte üçü Türk taraftarla dolu. Portekizliler ise bir kale arkasını doldurmuş.

Maçın il düdüğü ile birlikte bir yandan maçı diğer yandan tribünleri izliyorum.

Milli takım bastırdığında “Türkiye-Türkiye” sesleri, Portekiz bastırdığında ise “Yuh ve ıslık” sesleri uğultu halinde…

Portekiz tribünleri ise sayıca bizden az olmasına rağmen şarkılarla, kendilerine has tezahüratları ile hiç durmadan takımlarına destek veriyor.

İlk yarıda yediğimiz iki golden sonra ise Portekizlilerin tezahüratları bizimkini bastırıyor.

Bi andan sonra kendimi Portekizlilerin şarkılarını mırıldanırken buluyorum. Hem kıpır kıpır hem melodisi olan hem de eğlenceli…

Tek bir tezahüratları da yok…

Bazen coşkulu, ateşleyici bezen ise eğlenceli, kıpır, kıpır…

Tribünler dans ediyor.

O an düşünmeye başlıyorum.

Biz neden kaybediyoruz?

Stadyumun dörtte üçü Türk… Yer gök kırmızı beyaz..

Tek bir tezahurat: “Türkiye-Türkiye” ve arada “Yuh ve ıslık” sesleri.

Ruh halimiz gibiyiz. Sevdiğimizi de bağırarak seviyoruz sevmediğimizi, rakibimizi de bağırarak, yuhlayarak, ıslıklyarak dövüyoruz.

Estetik, eğlence, dans, plan program, koordinasyon… Hak getire.

Biz sadece bağırırız.

İyi de bağırırız.

Ekran da bağırırız, sokakta bağırırız, mitingde bağırırız, pazarda bağırırız,

Bağırırız Allah bağırırız…

Oysa ki, sadece “vur kır parçala bu maçı kazan mıdır olayımız?”

Kaybederken de kazanamaz mıyız?

Avrupa Şampiyonasına katılmak sadece bir futbol organizasyonu mudur?

Milyonlarca insanın ekran başına kilitlendiği bir organizasyon aslında ülke tanıtımı için de bir şans değil midir?

Futbolcular sahada kazanmak için mücadeleye hazırlanırken, neden tribünlerde kazanmak için bir vizyon geliştirilmez.

Bu kadar zengin kültüre sahip bir ülkenin motiflerinden oluşan bir eğlenceli gösteri, nümayiş, tezahürat oluşturamaz mı?

Nerede davullar zurnalar, nerede trampetler, futbol orkestraları…

Bir önceki şampiyonada 385 bin nüfuslu İzlanda, “Viking alkışı ” ile “Balina” tezahüratı ile şampiyonaya damgasını vurur da 85 milyonluk bir ülke neden ortaya yaratıcı, sempatik bir tezahurat ortaya koyamaz.

Sanırım her şey hayatı algılamak ve vizyon meselesi…

Bağırarak yaşayanlarla, eğlenerek yaşayanlar arasındaki fark da bu olsa gerek…

Bu yazının sahibinin, (yani benim) Portekiz Türkiye maçında bağırmaktan sesi kısılmıştır 🙂

patronlardunyasi.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir