İstanbul sokaklarında gördüğünüz taşlar neyin simgesi? Osmanlı’dan beri varlar…

Osmanlı Cihan Devleti’nin yaptırdığı, hamalların yol boyunca dinlenmesini sağlayan ‘mola taşları’ günümüze kadar ulaştı.

Yakın tarihe kadar ağır yükleri hamallar, sırtlarında semer denilen ve içi samanla doldurulmuş arkalık ile taşırlarken, eşyalar iki kişi tarafından yüklenirdi.

Sırtına eşyaları yükleyeceği iki kişi bulamayacağı için dinlenemeyen hamallara Osmanlı Devleti tarafından yol üzerinde bir süre oturarak nefes alabileceği bu taşlar inşa ettirdi.

Yerden yüksekliği yaklaşık 70 santimetre olan mola taşları, Osmanlı’nın şefkatini ve merhametini gösteriyor.

Belirli sokak kenarlarında bulunan bu taş sekiler, bir sütun parçası ya da mermer bloktan oluşurken, şekilleri de konumuna göre değişirdi.

İstanbul’da günümüze ulaşan pek çok mola taşı bulunuyor.

Mola taşlarını anlatan Tarihçi Zafer Bilgi, “Osmanlı Devleti’nde medeniyetin topluma uzanan sinir uçları var. Sinir uçlarından bir tanesi merhametin ve şefkatin göstergesi olarak taşlarda yaşayan ince detaylardır. Bu detaylardan bazıları yokuşların başlarına konumlandırılan mola taşları veya hamal taşları. Basit görünen, sıradanlaşmış, insanların yanından geçerken pek anlam veremeyeceği yükseltilerdir. Osmanlı, Vefa yokuşu ve Taş Tekkeler denilen Süleymaniye’ye açılan yokuşun arasına bir sebil, hayvanlar için bir yalak çeşme ile insanlar için çeşme konumlandırılıyor. Bu çeşmelerin hemen başına hamallar buradan küfelerini taşıyarak geçtikleri için hamal, mola taşı dediğimiz eklentiler koyuyor. Bunlar bir açık hava müzesinin parçalarıdır. Bunlar sokak mobilyası gibi düşünülebilir. Bir yerde Osmanlı medeniyetinin, merhametinin ve şefkatinin yansıması olarak buralarda yaşıyor. Osmanlı’nın bu şefkat göstergeleri bizim bugün toplumumuzun da en fazla önem vermesi gereken, anlam arayışı içerisinde kendimizi kaybettiğimiz noktalarda o çıkmazlardan çıkarak alanlar. Biz biraz şefkatten uzak bir topluma doğru sürükleniyoruz. İmani olarak belki biraz daha içimizde bu duyguları tam özümseyerek yaşamamızın bir yansıması olarak üzerimizde kalıyor” dedi.

Eminönü’nden yukarı doğru çıkarken hamal taşı koyacak bir yer kalmadığını ifade eden Bilgi, “Ne yapmışlar biliyor musunuz? Yokuşun dik olduğu yerdeki caminin köşe noktasına bir çıkıntı yapmış. Oraya küfesini koysun, dinlensin. Hamallar orada nefeslensin ve devam etsin diye yapılmış. Bugünkü bakış açısıyla oradaki kişiler bu çıkıntı eğreti duruyor diye orayı tıraşlayıp düzeltmeye kalkıyorlar veya insanların üzerine su sıçrıyor diye camilerde güvercinler için yapılan su çanaklarını dolduruyorlar. Estetik bakış açısındaki farklarla bağlantılı. Biz aslında 500 yıl önceki bu anlam arayışını bulan medeniyetin bu tarz dokunuşlarını, yani mola taşlarını, hamallara bakılan o merhametli bakışa müthiş ihtiyacımız var” diye konuştu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir