Durduğu yerde gecekonduya dönüşen Ponte! 5’inci kata kadar içi nasıl çöple doldu?

Derleyen: Gonca Kocabaş / Milliyet.com.tr – Güney Afrika’nın Johannesburg şehrinde yer alan 173 metre yüksekliğindeki Ponte Tower (Ponte Kulesi), bir dönemin en lüks yapıları arasında alıyordu. Kıtanın en yüksek konutu olma özelliğini taşıyan bina, çok geçmeden kötü şöhretli bir dikey gecekondu mahallesine dönüştü. Oysa 1970’li yıllarda mimar Rodney Grosskopff tarafından yapılan bina, o dönem azınlık olan beyazların daha rahat ve lüks bir yaşam sürmesi için tasarlanmıştı. Dışarıya bakan dairelerde yalnızca zengin beyaz ailelerin yaşamasına izin verilirken, binanın iç daireleri sürekli kasvet içinde yaşayan siyahi hizmetkârlara ayrılmıştı.

Ponte, en konforlu dairelerin üç kata yayıldığı ve jakuzilerin inşa edildiği, ‘Afrika’nın Vegas’ı’ olarak adlandırılan lüks bir gayrimenkul olarak hayata başladı. Ancak 90’lı yıllardaki artan suç oranıyla birlikte, bina adeta bir suç yuvasına döndü. Pek çok suçlu tarafından işgal edilen kule, daha fazla direnemedi ve adeta suçluların evine dönüştü. O dönemleri yaşamış olanlar, burayı şu sözlerle anlatıyor:

“1970’lerde Ponte, insanların Afrika’nın New York Şehri dediği Johannesburg’un yaşanılan yeriydi. Kafelerin ve kitapçıların geç saatlere kadar açık kaldığı, sanatçı ve aydınların yaşadığı hareketli, kozmopolit bir mahalle olan Hillbrow’un kenarındaydı. Ancak bu uzun sürmedi. 1980 ve 1990’larda Afrika’nın geri kalanından gelen göçmenlere ev sahipliği yapan Hillbrow uyuşturucu, yoksulluk, fuhuş, silahlı suçlar ve kentsel bozulmayla dolup taştı ve Ponte de bunlarla birlikte sürüklendi. Burası belki de dünyadaki en yüksek ve en görkemli gecekondu mahallesiydi. Pek çok suçluya ev sahipliği yapan bina bir dönem 5. kata kadar çöp içinde ve korkunç durumdaydı.”

İLK DAİRESEL GÖKDELEN HERKESİN GÖZDESİYDİ

Ponte’yi 1973’te tasarlamaya başlayan mimar Rodney Grosskopff, Hillbrow’u yaşamın merkezi olarak tanımlıyordu. Grosskopff, meslektaşlarıyla yaptığı beyin fırtınası sonucu binayı silindir şeklinde yapmaya karar vermişti. Afrika’nın ilk dairesel gökdeleni o zamanlar popülerliğiyle herkesin gözdesiydi.

1980’lere gelindiğinde varlıklı beyazlar, 30 yıl önce Amerikan şehirlerinde olduğu gibi Johannesburg’un merkezindeki yoğun nüfuslu bölgelerden kaçtılar, yeni yerlere taşındılar ve yatırım kaynaklarını da yanlarında götürdüler. Bu da merkezdeki mülk değerlerinin hızla düşmesine sebep oldu ve Ponte Tower çetelerin yuvası haline geldi.

‘İNTİHAR MERKEZİ’ OLARAK ÜN YAPTI

Bir zamanlar Johannesburg’un lüks bir bölgesi olan mahalle, suçlularla dolup taştı. ‘Ponte Tower’ sonunda suç faaliyetlerinin merkezi haline geldi. Hal böyle olunca yönetim ve ev sahipleri binayı terk ederek çürümeye terk etti. Binanın avlusunda 5 kat yüksekliğe kadar çöpler birikti. 90’lı yılların sonlarında yapının maksimum güvenlikli bir hapishaneye dönüştürülmesi önerildi ancak daha sonra bu fikirden vazgeçildi. Ponte Kulesi o yıllarda ‘intihar merkezi’ olarak tanındı.

Durum, 2000’den sonra biraz sakinleşti ve bina yeniden yatırım çekmeye başladı. Binanın sahibi olan Londra merkezli Kempston Group, binayı mütevazı bir standartta yenileme çalışmalarına başladı.

Kempston Group binayı yenileyince, 2000’li yılların ortalarında Ponte Tower da yüzde 97 doluluk oranına ulaştı. Ancak yeni yatırımcılar David Selvan ve Noor Addine Ayyoub, 2007 yılında Ponte’yi bir kez daha lüks bir binaya dönüştürmek gibi daha büyük planlarla sahneye çıktılar. Şirketleri, Kempston’ın kiracılarını tahliye ettiler ancak emlak piyasası kısa sürede çöktü. Beklenen banka kredileri asla gerçekleşmedi, yeni yatırımcılar arkalarında borç ve büyük ölçüde çorak bir bina bırakarak çekilmek zorunda kaldılar. Daha sonra bina, yarım yamalak bir üne sahip ve neredeyse hiç kiracısı olmayan, 54 katlı modern bir harabe olarak Kempston’a geri döndü.

BİNA TEMİZLENİRKEN 23 CESET ÇIKARILDI

Kempston, 2009 yılında binayı geri aldı, Selvan ve Ayyoub’un ardından kendi yenileme çalışmalarına başladı. Bu süreç iki yıldan biraz fazla sürdü. Şirket yetkilisinin anlattığına göre Kempston, içerideki altyapıdan binanın şüpheli itibarına kadar her şeyi yeniden inşa etmek zorunda kaldı. Gecekondu sakinlerinin tahliye edilmesinin ardından devasa çöp yığını temizlendi. Görevlilerin işlem sırasında 23 ceset buldukları da söylenenler arasında.

Son yıllarda Ponte başka bir silüete kavuşmuş durumda. Yasadışı kiracılar tahliye edildi, çöpler gitti ve bina iyi bir standartta yenilendi.  Artık aileler, öğrenciler, çalışanlar ve orta sınıf sakinlerden oluşan bir topluluğa ev sahipliği yapıyor. Bina, turistlerin de oldukça ilgisini çekiyor. Ancak tur rehberleri yine de binada gezerken dikkatli olunması konusunda sık sık uyarılarda bulunuyor. Soğuk rüzgarların estiği binada ürkütücü bir sessizlik var. Rehberler, gruba ana salonda çok uzun süre oyalanmamalarını tavsiye ediyor çünkü mevcut sakinlerden bazıları bebek bezlerini veya diğer istenmeyen eşyaları pencereden dışarı atmaktan çekinmiyorlar. Ayrıca bina içinde basılan yerlere de dikkat etmek gerekiyor, bunun sebebi de yine sağa sola gelişigüzel atılan eşyalar. Binanın içi tüm yenilemeye rağmen hâlâ kokuyor, zemin de kırık camlarla dolu. Bu nedenle gezmek isteyenlere kapalı ayakkabılarla içeri girilmesi tavsiye ediliyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir