Bir asırda Türk sporunda neler değiştiğini açıkladı

Daha önceki Olimpiyat yazımda “Türkiye Cumhuriyeti” ilanından 6 ay 7 gün sonra 6 branşta 41 erkek sporcuyla 1924 Paris Olimpiyatları’na katıldığımızdan bahsetmiştim…
Modern Türk sporu 1924’ten, 2024 Paris Olimpiyatları’na 100 yılı geride bırakmış olacak…
Yani, bir asırdan söz ediyoruz…
Türkiye 1924 Paris Olimpiyatları’na katılırken diplomatik yalnızlıktan kurtulmak, genç Cumhuriyetin de tanıtımına katkıda bulunarak ülke insanının motivasyonunu artırmayı amaçlamıştır…
Ki, doğru bir yol izlenmiş…
Bunun da altını çizmekte yarar var.
*
BİR ASIRDA TÜRK SPORUNDA NELER DEĞİŞTİ
1924 Paris Olimpiyatları’ndan başlamak üzere Türkiye sporda bir çok önemli atılımlar gerçekleştirdi…
1922 yılında kurulan Türkiye İdman Cemiyeti, 1936 yılında CHP bünyesinde kurulan “Türk Spor Kurumu”na dönüştürüldü…
1924 Paris olimpiyat öncesi yurt dışından antrenör ithal eden Türkiye ilk defa 1936 yılında İstanbul Beyoğlu CHP İlçe Başkanlığı bünyesinde 6 ay sürecek antrenör yetiştirme kursu açılarak, bu alandaki eksiklik giderilmeye çalışıldı…
1924 yılından 1948 yılına kadar düzenli bir tek spor salonu olmayan Türkiye 1948 Londra Olimpiyatları’nda Türk güreşçilerin 11 madalya kazanması ile birlikte 1949 yılında yapılacak olan Avrupa Güreş Şampiyonası Türkiye’ye verildi…
Yani, Türkiye’nin de spor organizasyonu yapabilecek seviyeye geldiği öngörüldü…
Ancak, Türkiye’de Avrupa Şampiyonası düzenlenebilecek bir tek spor salonu yoktu…
O dönem İstanbul Valisi olan Mehmet Lütfü Kırdar’ın gayretleri ile “Spor Sergi Sarayı” inşaatına başlanarak Avrupa şampiyonasına yetiştirildi…
Türkiye ilk defa 1924 Paris Olimpiyatları’yla birlikte modern sporla tanışmış olsa da, bu alanda çok önemli adımların atılması gerektiğini biliyordu…
Her şeyden önce kurucu iradenin başı olan Atatürk, sporun CHP bünyesinde yer almasından bayağı rahatsız olmaya başlamış, dolayısıyla da bir çıkış yolu arıyordu…
Atatürk, en sonunda 1936 Berlin Olimpiyatları’nın organizasyon sorumluluğunu üstlenen Carl Diem’i Türkiye’ye davet ederek sporun Devlet eliyle yönetilmesi gerektiğini, bu nedenle Almanya örneğinde olduğu gibi spor faaliyetlerini düzene sokmak ve spor teşkilatının yapısını değiştirmek üzere mevzuat hazırlanması talimatı verdi…
Hazırlanan 28 maddelik “Spor Mevzuatı” 29 Haziran 1938 yılında TBMM’de 3530 sayılı “Beden Terbiyesi Kanunu” olarak kabul edildi ve yürürlüğe konuldu…
“Spor Kurumu Mevzuatı”nın yürürlüğe girmesiyle birlikte Türk ordusunda Tuğgeneral ve Tümgeneral rütbesinde görev yapan Cemil Tahir Taner 22.10.1938 yılında Beden Terbiyesi Genel Müdürü olarak atandı ve 7 yıl görev yaptı…
Cemil Tahir Taner sporun ilk Genel Müdürü olduğu dönemde ikinci dünya savaşının patlak vermesi nedeniyle 1940 ve 1944 olimpiyatları yapılmadı…
1948 Londra Olimpiyatları’nda ise Türkiye 12 madalya kazandı…
Nasıl mı kazandı?
Şöyle; 1945 yılında Stockholm Yüksek Beden Terbiyesi Enstitüsü’nü bitiren Vildan Aşır Savaşır modern Türk sporuna bazı enstrümanlar kazandırarak Türkiye’nin başarılı olmasına önemli katkılar sundu…
Düşünsenize; 1936 Berlin Olimpiyatları’nda sadece 2 madalya kazanan Türkiye, 1948 Londra olimpiyatlarında madalya sayısını 12’ye çıkartarak ülkeler sıralamasında ilk 7 sıraya yerleşti…
Bu süreçte Türk sporunun taşra yapılanması da yavaş yavaş tamamlanmaya çalışılıyor, sporun tabana yayılması ve kulüpleşmeye büyük önem veriliyordu…
Ancak burada önemli bir sıkıntı vardı “Uluslararası Olimpiyat Komitesi”nin sporun ücretsiz ve amatörce yapılması gerektiği konusunda çok hassas, yasak ve katı kuralları vardı…
Yani spor yapan kişinin ismi, unvanı ne olursa olsun, yani sporla uğraşması nedeniyle herhangi bir ücret ya da ödül alamazdı…
Ücret ya da ödül alan sporcular olimpiyatlardan men edilirdi…
Türk sporcularına 1948 Londra Olimpiyatları’ndaki başarılarından dolayı ödül verilmiş, sporcular da bu ödülleri haklı olarak kabul etmişler…
Sonra ne mi olmuş?
Profesyonel ilan edilmişler ve 1952 Helsinki Olimpiyatları’nda da yasaklı oldukları için de yarış(a)mamışlar!
Bu yasak 1980 yılına kadar devam etmiş…
1980 yılında IOC Başkanı olan İspanyol Juan Antonio Samaranch’ın IOC’un bu katı kurallarının bir çok keskinliğini yok ederek günümüzde profesyonel sporcuların bile olimpiyatlara katılmalarına yeşil ışık yakmış…
Bu anlamda İspanyol Samaranch’ın hakkı yenmez.
NOT: Olimpiyat yazımın ikinci bölümünde Amerika-Sovyetler Birliği çekişmesi ve Türkiye’nin buradaki tavrını yazacağım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir