Üç büyük felsefeci, üç büyük hoca: Nermi Uygur, İoanna Kuçuradi ve Betül Çotuksöken. Üçünün yolu da İstanbul Üniversitesi’nden geçmiş, üçü de felsefe ve edebiyata gönül vermiş, üçü de pek çok öğrenci yetiştirmiş. Hâle Seval’in editörlüğünde yayına hazırlanan ‘Üç Düşünür Üzerine/Nermi Uygur-İoanna Kuçuradi-Betül Çotuksöken’ adlı kitap, ömrünü felsefeye adamış bu üç düşünürün, sayısız öğrenci yetiştirmiş bu üç hocanın felsefi çalışmalarına biraz daha yakından bakma şansı sunan bir çalışma. Bu üç düşünürün çalışmalarıyla ilgili, farklı yazarlar tarafından kaleme alınan ve Patika dergisinde dosya olarak yayınlanan yazılar gözden geçirilmiş, kimi eklemler yapılmış ve Seval’in editörlüğünde böyle değerli bir seçki ortaya çıkmış.
NERMİ UYGUR İÇİN YAZI, DİL VE DÜŞÜNMEDİR
2005 yılında, ardında edebiyatla harmanlanmış felsefi denemeler bırakarak bu dünyaya veda eden Nermi Uygur, Türkçenin felsefe dili olarak gelişmesine büyük katkı sağladı. Ölünceye dek yazmayı hep sürdüren, felsefe-edebiyat arasında sıkı bir bağ kuran Uygur, deneme yazmaya tutkun bir felsefeciydi. Öyle ki deneme türü üzerine de pek çok deneme yazdı. Hâle Seval’in “Nermi Uygur’un Deneme Anlayışı Üzerine” başlıklı yazısında, Uygur’un denemeyle olan ilişkisine yakından bakabilir, niçin deneme yazdığına ilişkin cevaplar bulabiliriz. Uygur “felsefece söylem” niteliğindeki denemelerinde, edebiyatın, yazının, yazarlığın neliği üzerine de söz söyler. Yazı, dil ve düşünmedir onun için ve neden yazdığı ile ilgili şöyle der: “Durumlar zorladığı için yazıyorum, topluma hizmet etmek için yazıyorum; boşalmak için; korkularımdan sıyrılmak için; geçmişi anmak için; işler gerektirdiği için; coşkularımı yitirmemek için; insancıklara bir şeyler öğretmek için; oyunu sevdiğim için; kıtır atmaktan hoşlandığım için; yıldızlara gidemediğim için; hoşuma gittiği için…” der ve ekler: “Bu kadarcıkla biter mi?” Elbette bitmez: insan-kültür arasındaki bağı sergilemek, göstermek için yazar, ki bu bağ da yazıdır, yazı kültürün aktarımıdır.
Daha çok dil ve kültür bağlamındaki çalışmalarıyla tanınan Uygur için, eğitim, eğitimi oluşturan öğeler, eğitimle ilgili sorunlar da denemeci bir söylemle ele aldığı konulardan biridir. Mustafa Günay, “Nermi Uygur’un Eğitime Bakışı” başlıklı yazısında Uygur’un eğitimi nasıl tanımladığına dikkat çeker: “Eğiten, belli bir yetisine, ustalığına, başarısına dayanarak eğitimdeki yerini alır. Gerçekte bu yeri hak etmese, kendinden bekleneni ortaya koymasa da, eğitmeye yönelen eylemlerinden ötürü, eylemleriyle eğitir.” Eğitenin, yapıp etmelerinden soyutlanamayacağına işaret eden Uygur, eğitileni de eylemlilik bakımından tanımlar: “Eğitileni salt edilgin, alıcı, suskun, düpedüz dural bir varlık diye düşünmek yanlıştır. İnsandır eğitilen. İşlenen taştan, kazılan bakırdan, kesilen ağaçtan bambaşka bir biçimde etkin ve dirençlidir. Yani bilinçlidir, kuşkuludur, sorar, karşı koyar, eleştirir. Yaşı bakımından, tarih-toplum-kültür boyutları içindeki yeri bakımından, yetiştiği alan bakımından, eğiticisinin tutumu bakımından, eğitilenin, değişik eylemlilikler göstereceği ortadadır.” Eğitim ne sırf kuram ne de sırf eylemdir Uygur’a göre: ikisi el ele, birlikte yer alır, almalıdır. Bunu da eğiticilerin dikkatine sunalım.
İOANNA KUÇURADİ’DEN ALACAĞIMIZ ÇOK ÖNEMLİ DERSLER VAR
Söz konusu eğitim olunca, “nasıl bir eğitim?” sorusunu sormak bir zorunluluk. Çünkü insan, eğitim ile insan olabilir, insanlaşabilir. Dolayısıyla bugün en çok ihtiyacımız olan şey insanlaşmayı temel alan bir eğitim anlayışı. Bunun için de İoanna Kuçuradi’nin hep vurguladığı üzere kafaları açan felsefe eğitimine, etik temelli insan hakları eğitimine, değer bilgisini ve doğru değerlendirme bilgisini odağına alan bir eğitime ihtiyaç var. Bu arada her şeyden önce “etik nedir, ahlâk nedir, bu ikisi arasındaki fark nedir, değer nedir, değerler nelerdir, doğru değerlendirme nedir, nasıl yapılır”: Bu gibi sorulara cevap aramak ve kavramların açık bilgisine sahip olmak büyük önem taşıyor. Dursun Ayan, “Prof. Dr. İoanna Kuçuradi ve Etik Kitabı (Anılar, Çağrışımlar ve Okumalar)” başlıklı yazısında, felsefenin kavramlarda yansıyan bir ruh terbiyesi, bir kavram ustalığı olduğunu akıldan çıkarmamak gerektiğini vurguluyor. Kuçuradi’nin, Etik kitabında bu kavrama açıklık getirdiğini ve okuyucunun zihnindeki bazı kavram çapaklarının kendiliğinden atıldığını dile getiren Ayan, “etik”in rastgele kullanımıyla ilgili şöyle diyor: “‘Etik’ sözcüğünü laf olsun diye söyleyen bir ‘modaya kapılmak’ veya laf arasında ‘etik buraya iyi gidiyor’ diye ‘şekil yapmak’ felsefi bilgiyi kendine dert etmeyenler için sorun olmayabilir, felsefi bilginin bir davranış değişikliğine, etik değer taşıyan eyleme dönüşmediği bünyelerde etik zaten ‘no problem’. Ancak yine de bu yanlış kullananların kulağına kar suyu kaçırmak gerekir.”
Uğur Selçuk Güneşli, “İoanna Kuçuradi’nin Çocuklar için Felsefeye Katkıları” başlıklı yazısında, Kuçuradi’nin bir söyleşide dile getirdiği şu sözleri tekrar hatırlatıyor bizlere: “Üniversite öncesi öğretimde felsefeye dört ders verin, öğretmenlerin hazırlığını da bize verin, Türkiye yirmi yıl sonra farklı olur.” Eğitim, etik, insanlaşma eğitimi gibi konularda Kuçuradi’den alacağımız çok önemli dersler olduğunu belirten Güneşli, “Özellikle de Türkiye’nin geleceği, gelecek nesillerin önce kendini tanıması, insan-insan, insan-toplum ilişkilerini yönetebilmede başarı gösterebilmeleri için” diyor.
BETÜL ÇOTUKSÖKEN’E GÖRE FELSEFE EĞİTİMİ 21. YÜZYILIN ANAHTARI
“Kavramlar”, “eğitim” kavramı ve felsefe eğitimi, Betül Çotuksöken’in de antropolojik (insan-varlık bilgisi) yaklaşımla üzerine çokça söz söylediği ve yazı yazdığı konular arasında yer alıyor. Çotuksöken, eğitimde insana ilişkin bilginin, özellikle eğitenin ve eğiten kurumun insan kavrayışının çok önemli olduğuna, eğitimi birinci dereceden etkilediğine dikkat çeker. Ayrıca eğitimde felsefi olanı ön plana çıkarmak gerektiğini çokça vurgular ve bu konuda şöyle der: “İnsanlık, hemen her alanda olduğu gibi, eğitim alnında da dinsel olanı yüzyıllar boyu denedi; uzunca bir zamandır bilimsel olan da deneniyor. Ancak bilimsel olanın temeli felsefi olanla döşenmediği taktirde sorunlar yeterince algılanamayacaktır. Çünkü felsefe bize, gerilimlerin farkına varmayı, bağlantılar kurmayı, dünya sorunlarını keşfetmeyi öğretir. Öyleyse eğitimin yarınını kurmada bilimsel olana ek olarak felsefi olanı öne çıkarmanın vazgeçilmez olduğunu anlamalıyız. (…) Öyleyse, ‘felsefe eğitimi ve felsefi temelli eğitim, yirmi birinci yüzyılın anahtarı’ gibi görünmektedir.”
Hâle Seval, “Kavramlara Felsefe ile Bakmak: Betül Çotuksöken ve Gilles Delleuze-Félix Guattari” başlıklı yazısının girişinde şöyle diyor: “Yıllar önce, felsefe üzerine yazdığım ilk makale düzelti için geri döndüğünde şaşırmıştım, eksik olan neydi? Hocam kavramlarına bak demişti.” Seval’i kavramlar konusunda uyaran hocası Betül Çotuksöken’dir. Dili özenli kullanan ve kullandığı her bir kavramı özenle seçen Çotuksöken, Kavramlara Felsefe ile Bakmak kitabında, kavramların felsefeyle olan ilişkini ortaya koyar. Çotuksöken’e göre insan için asli olan kavram üretmedir: “bir dili ya da daha doğru bir deyişle bireyin dilini, söylemini herhangi bir ‘ses çıkarmadan’ ayıran o bireysel dilin, söylemin ardındaki kavramdır”.
Nermi Uygur, kitaplarıyla bana hocalık ederken, İoanna Kuçuradi ve Betül Çotuksöken doğrudan hocam oldu. Kuçuradi ve Çotuksöken bugün hâlâ ders vermeye, öğrencilerin elinden tutmaya, felsefenin ışığıyla yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor. İşini iyi yapan hocalara denk gelmenin rastlantıya kaldığı günümüzde, ben bu konuda hep şanslıydım. Nermi Uygur, İoanna Kuçuradi ve Betül Çotuksöken’in felsefi çalışmaları hakkında yazılan yazılardan bir seçki sunan ‘Üç Düşünür Üzerine Yazılar’, bu değerli üç ismin, uzaktan da olsa sizlere de hocalık etmesini, yol göstermesini sağlayabilir. İşte size de bir şans…